15 Haziran 2013 Cumartesi

GENÇLİK VE RUHSAL SORUNLAR--3-'' Yazı Dizisi''



                 Ruhsal Hastalık Denilince Ne Anlıyoruz
   
Ruhsal hastalık denilince, insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağan dışı sapmaların ve aykırılıkların bulunmasını anlıyoruz.
Ruhsa hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz eden türden belirtilerdir. Kişinin uyumunu bozar, ilişkilerini sarsar, çalışmasını ve hertürlü sosyal faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler.
NEVROZLAR
BEŞ ÇEŞİT NEVROZ VARDIR
1-BUNALTI NEVROZU
Bunaltı nevrozu sürekli olabildiği gibi, yoğun biçimde nöbet şeklinde de gelebilir. Bunaltı nöbeti geçiren bir kimse genellikle belirsiz bir korku içindedir. İçi daralır, sık sık solur, soğuk soğuk terler döker ve göğsü sıkışır, boğazında sanki lokma kalmış gibi bir tıkanma duyar, çarpıntısı vardır.
Çocuklukta yaşanan bunaltının en önemli nedenlerinden biri ana-babadan ayrılma veya ana-babayı yitirme durumlarıdır.
2-FOBİK NEVROZ
Saçma, abartılmış ve gerçeğe uymayan korkulara fobi adı verilir. Korku, benliğin sağlıklı bir tepkisidir. Kişiyi tehlikelere karşı uyarır, önlem almasını ve kendisini koruma yolları aramasını sağlar. Fobisi olan kişi, kendisini tehlikeye sokmayan durum ve nesneler karşısında dahi yersiz korkuya ve paniğe kapılır.  Örneğin köpekten korkan bir kimse bir yavru köpek yanından geçse bile, dizinin bağı çözülebilir. Dokunmak ya da kucağına almak durumunda ise paniğe kapılması kaçınılmazdır.
 
3-HİSTERİK NEVROZ
Hasta, hiçbir organik bozukluğu olmadığı halde birden bacaklarının tutmadığından, ellerini kollarını oynatamadığından yakınır. Sanki birden felç olmuş gibidir. Ancak sinirlerde ve kaslarda bir bozukluk yoktur. Sadece öyle olduğunu zanneder. Örneğin gündüz kolunu-bacağını oynatamayan hasta, uykudayken serbestçe oynattığı gözlemlenmiştir.
   4-OBSESİF-KOMPULSİF NEVROZ
Kişi, düşüncesinin saçma olduğunu bilir. Ama bunaltı çekmekten kendini alıkoyamaz. Aklından kovmaya çalışır ama başaramaz. Örneğin, bir anne yeni doğan çocuğu ile ilgili olarak aklından geçen ‘Ya çocuğumu boğarsam. Ya cinnet geçirip çocuğumu öldürürsem, veya elimdeki bıçağı çocuğuma saplarsam’ gibi düşünceden çok büyük sıkıntı duyar.
5-DEPRESİF NEVROZ(depresyon)
Depresyon, genel bir çöküntü durumudur. Depresyona giren bir kişi genellikle yaşama sevincini yitirir. Sürekli kederli, üzgün, isteksiz ve yorgundur. Günlük işler ona büyük bir külfet gibi gelir. Hayattan zevk almaz,  yaptığı işten tat almaz. Gülmeyi unutmuş gibidir. Canı konuşmak istemez.
Psikozlar
ŞİZOFRENİ
Şizofreni, genç yaşlarda başlayan duygu, düşünce ve davranışlardaki ağır bozukluklara denir. Genellikle kişinin ruhsal dengesini ve uyumunu bozan bir psikozdur. Normalde ergenlik çağı ile 45 yaş arasında ortaya çıkar. En yaygın psikoz türü budur. Hastaneye başvuranların % 20’sini oluşturur.
MANİK-DEPRESİF PSİKOZ
Hasta, depresyona girdiği zaman, tam bir çöküntü içinde görünür. Yemez-içmez, uyumaz; insanlardan kaçar. Her zaman yalnız kalmak ister.Hayatından bezmiş, üzgün ve kederlidir. Çalışma gücünü yitirmiştir. Hasta, suçluluk duygusu çeker. Öyle ki örnek vermek gerekirse, hasta ikinci Dünya Savaşı’nın kendi yüzünden çıktığını söyleyecek kadar gerçeklikten kopabilir.
Ruhsal Tedavi
Ruhsal tedavi (Psikoterapi) ruhsal bozuklukları konuşma yoluyla düzeltmeyi ve iyileştirmeyi amaçlayan tedavi biçimidir. En yoğun tedavi biçimi Psikanaliz’dir. Bu tedavide hasta divana uzanarak değil, hekimle yüzyüze konuşarak tedavi edilir.
Hastanın beklentileriyle hekimin amaçları çelişiyor ise tedavi süreci verimli olmaz. İyi bir arkadaşla dertleşme, sorunlarını paylaşma ve dayanışma bir ölçüde ruhsal tedavidir. Hekimin hastasını tanımasından daha önemlisi, hastanın kendi kendini tanımasıdır. Hastanın yardım almaya istekli ve işbirliğine yatkın olması, tedaviye cevap vermek istemesi ruhsal tedavide ön koşuldur. Hekimlikte hastanın isteğine karşın tedavi uygulanamaz.
Gençlerle ruhsal tedavi sürdürülürken, ana-babalarla düzenli ya da belli aralıklarla görüşmeler yapmak gerekir. Genç, ana-babası arasında kalırsa, tedavinin etkisi olmaz. Örneğin tutucu bir aileden gelen bir genci, daha bağımsız davranmaya yöneltmek, gençle ana-babanın daha çok çatışmasına yol açar. Böyle bir durumda tedavi başarılı olmaz ve son bulur.

       (Yazı dizimiz burada bitti,bir nebze faydalı olabildiysek ne mutlu bize...)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder