23 Temmuz 2013 Salı

LAP TOP NİYAZİ





LAP TOP'lu dilenci Niyazi

                    




                   Niyazi  sadece bir dilenciydi; ama ne dilenci. Küçükken kaçırılmıs ve iğneli fıçılara atılmıştı. Çocukluğu bayağı berbat geçmişti Niyazi'nin.
                   Niyazi bazen bir sokak köşesinde, kendisini kaçıran bohçacı kadın Fadime’nin kocaman kucağına  gömülmüş, uyuyormuş gibi yaptırılıyoryor; bazen tıkanmış bir kavşakta arabaların önüne atlatılıyor ve bazen de bir cami önünde, ağzında köpükler, bayılmış taklidi yaptırılıyordu.
                  İşkolik bir kadındı Fadime; çok titiz bir dilenciydi. Kaçırılacak çocukları bizzat kendisi belirler, ümit vermeyenlerle hiç uğraşmazdı. Niyazi’yi ilk kez dondurmacıya yalvarırken keşfetmiş ve onun ileride büyük bir dilenci olacağını anlamıştı. Niyazi'yi  döve döve kaçırmış, iğneli fıçıya bizzat kendi elleriyle koymuşve onu ilk işine gönderirken de kolunu hayır duaları arasında bizzat kendisi kırmıştı.
                 Fadime’nin bir de at arabacılığı yapan kocası vardı; Adı Mulayim. Kaderin serseri bir tokadı onu Fadime’yle birlestirmiş ve maalesef bütün hayatını zindan etmişti. Her akşam kaçırılanlan çocuklarla beraber sıraya giriyor, dayağını yiyor ve sonra da bir köşeye kıvrılıp acılar içerisinde uyuyordu. Bu dayak işi artık iyice otomatikleşmisti. Ne dayağı yiyen, ne de atan nedenini bilmiyordu ve kimsede sormuyordu zaten.
                Mulayim, uykusu kaçtığı gecelerde çaktırmadan, bozuk paraları sayıp, tasnif eden Fadime’yi gözlüyor; bir yandan da sanki uyuyormuş da, horluyormus gibi sesler çıkartıyordu. Sonra da herkesin uyuduğundan emin olan Fadime, kilitli sandığını açarak içinden çıkarttığı ciddi iş hanımı elbiselerini giyiyor; aynada kendisini seyrediyordu. Siyah çerçeveli dikdörtgen gözlüklerinin uzerinden, uyuyan dilenci çocukları ve Mulayim’i kolluyor ve sonra da bir elinde kalem, aynaya sessiz konferanslar veriyordu. Bohçasından laptopunu çıkartıyor; bir sonraki günün dualarını çalışıyor ve harita üzerinde dileneceği noktaları tesbit edip, çıktılar alıyordu.
                      Fakat bir gece ne olduysa oldu, Fadime gözaltına alındı. Otoyol boyunca yorgun argın eve dönerken, kendisini bir polis minibüsünde buluverdi. Maalesef kendisi, otoyolda kamyoncularla fuhuş yapanlardan biri sanılmıştı. Gururu çok kırıldı. Ağladı. İşte o gece Fadime’siz evde ışık hiç sönmedi. Mulayim de atını rahatça eve aldı. Niyazi ise laptopun başına oturdu. 
                     Çok akıllı ve zekiydi Niyazi. Önce tuşlar, İngilizce deyimler falan derken geceyarısına dogru artık İngilizce’yi çözmüştü. Saatler 24:00 ü gosterdiğinde kendisine bir web sitesi bile kurmuştu.Ve Sonra Niyazi kendini, zamanı ve bilginin sınırlarını aştı. Bill Gates’in Homepage’inde artık; “ben ürkütülmüş bir vakvakım” yazısı çıkıyordu. Meşhur “Microsoft” “Macrohard” olmuştu. Nasa’nın ise  ancak üç veya dört kişinin girebildiği sayfalarında, artık Tarkan’ın en salak pozları yer alıyordu. Ülkenin dış borcunu hemen siliverdi, sonra onları bize karşı borçlu gösterdi ve hatta Avrupa Topluluğu bankalarının içini boşalttı. O sırada Kartal’daki bir cezaevinden kutlama mesajı bile aldı. Ne tür bilgilere ulaştığını, hangi seviyede ve nerede olduğunu bilmiyordu. Niyazi bu muazzam “Hacker”liğinin farkında bile olmadan, büyük bir korkuyla laptopu kapattı; Fadime’nin yatağında, atına tımar yapan Mulayim’in yanına kıvrılıp uyuyuverdi.
                   Fadime ise ancak ertesi gün salıverildi. Araya bir bakan girmiş; büyük hata düzeltilmişti. Ama kırılan gururu gibi, su testisi de su yolunda kırıldı. Eve eli boş gitmemek için kendisini mahsustan ordan geçen bir Mercedes’in altına atarken, havaya biraz fazla girdi, abarttı ve sekiz oldu. Öldü. Onu yerde bir Picasso tablosu gibi boyluboyunca yatarken gören dilenci dostları; yeni kaçırdıkları çocuklara, örnek alacakları Fadime’nin çivili tekerlek izli bedenini gösterdiler. Fadime eğer o haliyle sağ kalabilseydi, artık para basar; en iyi plastik cerrahları; o görüntüsünü koruyabilmek, iyileşememek için sıraya dizerdi ama olmadı, kalamadı. Ardında bir bohçası, içinde laptopu, kırılmış gururu ve ezilmiş bedeni, ülkeye armağan ettiği kırık kollu pek çok dilenciyle; bu dünyadan; diline en çok doladığı öbür dünyaya göçtü gitti. 
                      Artık bir uçurtma, kırık kolu-kanadı iyileşmiş bir kuş gibi yuvadan uçma zamanı gelmisti... Niyazi, önce Mulayim’le, sonra da Monaco maçı gecesi kaçırılmış tiner sorumlusu Prekazi Cavit’le vedalaştı. Fadime’nin laptopunu da alarak sabah seher vakti  yollara düştü. Kendisine elektrik ve telefon hatlarına yakın bir sokak köşesi seçti. Gerekli bağlantıları yaparak artık açıldı dünyaya. İlk kurduğu sitenin adı ise <http://www.neverirsenelinleogiderseninle.com> oldu. Her ülkenin kredi kartları güvenli servislerden kabul ediliyor ve tabi parayı gönderene de seçeceği dilden dua ediliyordu.Sitenin grafikleri muhteşemdi; siteye girenlerin ilk önce ekranları içeriden kirli bir bezle siliniyor; avuç açmış eller ekran koruyucu gibi gezinip duruyordu. Ara sıra ekrandan; “amanin yavreeeem” gibi sesler de duyuluyordu. Alış veriş
 sitesi önce; kağıt mendil, gül,kalem, yara bandı, falan satarken; zamanla herşeyi - ama herşeyi satmaya başladı. Çin, Katyusha füzelerini üçüncü  dünya ülkelerine satarken, Niyazi diyor da, başka birşey demiyordu. Dünya ticaretinin kalbi, onun sokağının köşesinde, elektrik direğinin dibinde, pembe taşların üzerinde atıyordu. Lap topun klavye tuşlarının aralarına, sokak köpeği Karabaş’ın pireleri dökülürken; Wall Street’de, brokerlara hayat öpücüğü veriliyor, kalp masajları yapılıyordu. Bir gün UB (United Beggars) organizasyonunu kurdu. Neredeyse bütün kitleler peşine takılmıştı. Bill Gates’in ozel e-mail adresi bile bgates@dilenci.org  olmuştu. En sonunda bu iş başka bir boyuta taşındı; bütün internet Niyazi’ye bağlandı.
                       Evet Niyazi artık kraldı; ama çıplak kral. NOL (Niyazi On Line) bu arada Fadime’den aldığı iş disiplini ile kasketine atılan bozuk paraları da kabul ediyor, hayır dualar etmeyi de ihmal etmiyordu.
                      Fakat bir gün, küçücük tekerlekli eski bir bebek arabasına kamufle ettiği, dünyanın değil, evrenin en gelişmiş servis sağlayıcısına bir gün zabıta el koydu. Bir kamyonetin arkasına, kokoreç arabalarınınn yanına atıverdiler. Niyazi’yi de adamakıllı bi dövdüler. Zavallı Niyazi kaçarken, kapağı açık kanalizasyon deliğini göremedi; çığlıklar ve  beddualar arasında bağırış ve gürültüyle öbür tarafa gitti Niyazi. Ve bir rüya da böylece bitmiş oldu. Ve maalesef Ülke yine borç bataklığına daldı. Paramız pul oldu; işsizlik, enflasyon aldı yürüdü gitti. Ama kimse bilmedi, bilemedi; neden bir dönem bu ülkede herşeyin yolunda gittiğini, neden herkesin bir dönemcik de olsa mutlu olabildiğini. Kimdi bu perde arkasındaki deha? Bülten Sokak köşesinde, direğin dibine her sabah önünü süpürüp oturan, koca dünyayı fare gibi oynatan deha kimdi?... Kimsecikler tanıyamadı Niyazi'yi. 
                    Eğer bugünlerde internet bağlantınız yine eskisi gibi sık sık arızalanıyor ve kopuyorsa, işten çıkartılmışsanız, ve yine borç girdabındaysanız, alacaklılarınız neredeyse kapılarınızı kırıyorsa, ve yine yurt dışında para dilenme operasyonları başlamışsa; bir Fatiha da Niyazi için; bu ülkenin meçhul ve kahraman askeri, laptoplu dilenci Niyazi'nin ruhu için siz okuyun. Allah ne muradınız varsa versin...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder